Daha önceki yazılarımızda yeme bozukluklarının ne olduğunu, hangi türlerde görüldüğünü, neden geliştiğini detaylıca konuşmuştuk. Bugünse bu sürecin belki de en yorucu, en utanç duygusu yaratan kısmına, yani yeme ataklarına değineceğiz. Çünkü birçok danışanım aynı cümleyi kuruyor:
“Melina Hanım, bütün gün gayet iyi gidiyorum ama akşam bir anda kontrolü kaybediyorum. Sanki biri beni yönetiyor gibi… Ne yaparsam yapayım durduramıyorum.”
Bu satırları okurken içinden “evet, ben de aynısını yaşıyorum” diyorsan, bil ki yalnız değilsin. Yeme atakları, yeme bozukluğu yaşayan bireylerin çok büyük bir kısmında görülüyor.
Ama neyse ki bu döngü kırılabilir. Gerçekten, hem bedensel hem duygusal olarak “denge” mümkün.
Haydi birlikte adım adım bakalım, yeme ataklarını nasıl engelleyebiliriz?
- Yeme Atakları Zayıflık Değil, Bir Mesajdır
Birçoğumuz yeme atağını “iradesizlik” ya da “kontrolsüzlük” olarak algılarız.
Oysa bu, aslında vücudun “benim bir şeye ihtiyacım var” deme biçimidir.
Bazen bu ihtiyaç fizyolojik (örneğin kan şekeri düşüklüğü, yetersiz beslenme), bazen ise duygusal (örneğin stres, yalnızlık, değersizlik hissi) olabilir.
Kendine şu soruları sormak çok önemlidir:
- “Gerçekten fiziksel olarak aç mıyım?”
- “Yoksa bugün çok stresliydim ve yemek benim sakinleşme yolum mu oldu?”
- “Bir duygumu bastırmak için mi yedim?”
Bu sorularla başlayan iç gözlem, atağın kök nedenini anlamanı sağlar. Çünkü beden açken yemek bir ihtiyaçtır, ama ruh açken yemek bir sinyaldir.
- Kısıtlamak, Atağın Yakıtıdır
Yeme atağını önlemenin en kritik adımı: kendini aç bırakmamaktır.
Birçok kişi “dün çok yedim, bugün sadece salata yiyeceğim” diyerek ertesi gün aşırı kısıtlamaya gider.
Ama akşam olduğunda tablo hep aynıdır: kontrolsüz bir şekilde yeme.
Bunun sebebi çok basittir:
Uzun süreli kısıtlama, kan şekeri düşmesine, serotonin azalmasına ve beynin “hayatta kalma alarmını” devreye sokmasına neden olur.
Yani bedenin seni korumak için yemeye yönlendirir.
Kısacası, beynin sandığın gibi seni sabote etmez, aksine seni açlıktan korumaya çalışır.
Bu döngüyü kırmak için düzenli öğünler, yeterli karbonhidrat-protein-yağ dengesi ve sürdürülebilir bir beslenme düzeni gerekir.
- “Yasak” Kelimesi En Büyük Tetikleyicidir
Bir besini ne kadar “yasak” ilan edersen, zihnin o kadar ona odaklanır.
Bu, beynin doğasında vardır. “Çikolata yememeliyim” dediğinde, beynin tek duyduğu kelime “çikolata” olur.
Sonra günün sonunda kendini o çikolatanın karşısında bulursun.
Ben her zaman şunu söylerim:
“Bir dilim pastayı keyifle yediğinde o senin kontrolündedir.
Ama gizli gizli, suçlulukla yediğinde o pasta seni kontrol eder.”
Yani yasaklar yerine izinli denge kurmak gerekir.
“Canım isterse yerim ama farkında olarak, miktarına dikkat ederek yerim” yaklaşımı; suçluluğu değil, özgüveni besler.
Yasak kalktığında o yiyeceğin üzerindeki büyü de kalkar.
- Farkındalıkla Yemek (Mindful Eating)
Yeme atakları genellikle “otomatik pilotta” yaşanır.
Yani kişi ne yediğini, ne kadar yediğini fark etmez.
Bir paket bisküvi biter ama ne zaman bittiğini hatırlamaz.
Bu noktada farkındalıkla yemek becerisi çok etkilidir.
Farkındalıkla yemek, her lokmayı gerçekten “yaşamak” demektir.
Yemeğin kokusunu, dokusunu, sıcaklığını fark etmek, lokmaları yavaş çiğnemek, ekranda dizi izlerken değil, sadece yemek yerken yemeyi öğrenmek…
Birkaç basit öneriyle başlayabilirsin:
- Yemeğe oturduğunda birkaç derin nefes al.
- Her lokmayı en az 20 kez çiğnemeye çalış.
- Telefonu, televizyonu, dikkati dağıtan her şeyi uzaklaştır.
- Lokmalar arasında çatalını bırak.
Zamanla beynin bu “hızlı yeme – suçluluk – pişmanlık” döngüsünü bırakıp, tatmin ve kontrol duygusunu yeniden inşa eder.
- Duygusal Açlıkla Fiziksel Açlığı Ayırmayı Öğren
Yeme atağı geldiğinde “şu anda gerçekten aç mıyım?” diye sormak çok değerlidir.
Çünkü çoğu zaman yediğimiz şey yemek değildir; bastırmaya çalıştığımız duygulardır.
Duygusal açlık genellikle birden gelir, belirli bir yiyeceğe (örneğin çikolata, cips) yöneliktir, hızlıdır ve sonunda pişmanlık hissi bırakır.
Fiziksel açlık ise yavaş gelişir, her türlü yiyecekle doyabilir, doyduğunda tatmin hissi verir.
Duygusal açlık geldiğinde, alternatif rahatlama yolları bulmak işe yarar:
- Günlük tutmak,
- Kısa bir yürüyüş yapmak,
- Derin nefes egzersizi,
- Ilık bir duş,
- Müzik dinlemek,
- Sevdiğin biriyle sohbet etmek…
Beyin bu alternatifleri öğrendikçe, yemeği tek kaçış yolu olarak görmeyi bırakır.
- Uyku, Stres ve Hormon Dengesine Dikkat Et
Az uyumak, stresli yaşamak, sürekli telaş halinde olmak…
Tüm bunlar yeme atağını tetikleyen biyolojik faktörlerdir.
Uyku eksikliği leptin (tokluk hormonu) seviyesini düşürürken, ghrelin (açlık hormonu) seviyesini artırır.
Bu da gün boyu “bir şeyler yeme isteğini” körükler.
Aynı şekilde stres altında kortizol artar; bu da tatlı ve yağlı yiyeceklere yönelimi artırır.
Yani bazı yeme atakları aslında uykusuzluk ve stresin sonucudur, irade eksikliğinin değil.
Bu nedenle düzenli uyku, meditasyon, hafif egzersiz, yoga, nefes farkındalığı; sadece zihni değil, yeme davranışını da dengeler.
- “Atak Geldiğinde Ne Yapabilirim?”
Gerçek şu ki, bu süreçte “atak hiç olmayacak” demek gerçekçi değildir.
Ama atağı yönetmeyi öğrenmek mümkündür.
Atak geldiğinde:
- Ertele. “5 dakika bekleyeceğim” de. Çoğu atak 5-10 dakika içinde azalır.
- Yavaşlat. Yemeye başladıysan, hızını düşür. Lokmalar arasında nefes al.
- Miktarı sınırla. “Tüm paketi bitirmek zorunda değilim” düşüncesini hatırla.
- Sonrasında suçlama. Her atak bir ders, bir farkındalık fırsatıdır. Kendine “Bu atağın öncesinde ne oldu?” diye sor.
Kendine şefkatle yaklaş. Çünkü kendini cezalandırmak, bir sonraki atağın zeminini hazırlar.
Unutma:
“Yeme atağı bir düşman değil, seni kendine döndüren bir mesajdır.”
- Profesyonel Destek Almak Bir Zayıflık Değil, Cesarettir ve Biliçli Olmaktır
Eğer yeme atakları yaşam kaliteni etkiliyorsa, suçluluk duygusu artıyorsa, kilo alıp verme döngüsünde kaybolduysan; bir diyetisyen, psikolog veya psikiyatrist desteği almak sürecin dönüm noktası olabilir.
Çünkü yeme bozuklukları sadece “ne yediğinle” ilgili değildir; düşünce, duygu ve davranış üçgeninde çalışmak gerekir.
Bedenle barışmak, duygularla dost olmak zaman alır ama mümkündür.
Ve her küçük farkındalık adımı, seni kendinle yeniden tanıştırır.
Son Söz: Kendine Karşı Nazik Ol
Yeme bozukluklarından iyileşmek, “artık hiç atak yaşamayacağım” demek değildir.
İyileşmek, atak geldiğinde ne olduğunu fark edebilmek, kendine öfke değil anlayış gösterebilmektir.
Her defasında yeniden denemektir.
Kendine şunu hatırlat:
“Ben bedenimi iyileştirmeye çalışıyorum, savaşmıyorum.”
Yeme bozukluğu bir savaş değil, bir iyileşme yolculuğudur.
Ve bu yolculukta şefkat, bilgi ve sabır en güçlü araçlarındır.
Her gün biraz daha farkında, biraz daha güçlü, biraz daha dengede olabilirsin.
Dyt. Melina Ezgi Tosun
📚 Kaynakça
- American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM-5). 5th Edition, 2013.
- National Institute of Mental Health (NIMH). Eating Disorders: About More Than Food, 2024.
- Tribole, E., & Resch, E. Intuitive Eating: A Revolutionary Program That Works. St. Martin’s Press, 2020.
- Kristeller, J. L., & Wolever, R. Q. Mindful Eating: A Guide to Rediscovering a Healthy and Joyful Relationship with Food. Shambhala Publications, 2016.
- Harvard Health Publishing. The impact of sleep and stress on eating behavior, 2022.
- Fairburn, C. G. Cognitive Behavior Therapy and Eating Disorders. Guilford Press, 2008.
Bir önceki yazım: Ortoreksiya Nervoza

Diyetisyen Melina Ezgi Tosun, Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümünden yüksek onur derecesi ile mezun olmuştur. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’nde Fitness, Pilates ve Yoga eğitmenlik eğitimlerini tamamlamıştır. Ayrıca, çeşitli dil ve iletişim kursları alarak sağlık ve beslenme alanındaki bilgisini genişletmiştir. Meslek hayatında, sağlıklı beslenmeyi sürdürülebilir bir yaşam tarzı haline getirmeyi hedeflemektedir.