“Bir tabak yemek, bazen bir insanın ruh halini anlatabilir.”
Bir danışanımın, “Yemek yemek benim için açlıkla değil, suçlulukla ilgili bir şey,” demişti. İşte o anda fark ettim ki; yeme bozuklukları yalnızca bir kilo sorunu değil, derin bir içsel çatışmanın dışa vurumu, görünmeyen bir ruhsal yaraydı.
Yeme bozuklukları, ne yazık ki günümüzde giderek artan, çoğu zaman sessizce ilerleyen ama bedensel ve ruhsal olarak ciddi sonuçlar doğuran bir durum haline geldi. Özellikle sosyal medyanın, “mükemmel beden” algısının, “fit” görünme baskısının etkisiyle pek çok kişi artık yemekle değil, kendi bedeniyle savaşıyor.
Bihaber İçerik
- 1 Yeme Bozukluğu Nedir?
- 2 Yeme Bozukluklarının Görünmeyen Yüzü
- 3 Sosyal Medya ve Mükemmel Beden İllüzyonu
- 4 Vücudun Sessiz Çığlığı: Fiziksel Belirtiler
- 5 “Yemek Yemekten Korkuyorum” Diyen Birine Nasıl Yaklaşmalı?
- 6 Aynadaki Düşman: Beden Algısı Bozukluğu
- 7 İyileşme Mümkün mü?
- 8 Toplum Olarak Ne Yapabiliriz?
- 9 Son Söz: Yemek Suç Değildir
Yeme Bozukluğu Nedir?
Yeme bozuklukları, kişinin yeme davranışında ve bedene bakışında ciddi değişimlerle karakterize edilen psikolojik rahatsızlıklardır. Yani sorun yalnızca “ne yediğimizde” değil, “neden yediğimizde” gizlidir.
En sık görülen türleri:
- Anoreksiya nervoza: Aşırı kilo alma korkusu nedeniyle ciddi kısıtlamalar yapılır, kişi kendini olduğundan kilolu algılar.
- Bulimiya nervoza: Kişi aşırı yemek yer ve ardından suçlulukla kusar, laksatif kullanır veya oruç tutar.
- Tıkınırcasına yeme bozukluğu: Kişi kısa sürede büyük miktarda yemek yer ama sonrasında telafi davranışı göstermez.
- Ortoreksiya nervoza: “Sağlıklı beslenme takıntısı”dır. Kişi temiz, katkısız, “mükemmel” beslenmeye o kadar odaklanır ki sosyal hayatı bozulur.
Yani yeme bozuklukları tek bir davranıştan ibaret değildir. Bazen kişi günlerce aç kalır, bazen gizli gizli yemek yer, bazen ise yalnızca “iyi” yiyeceklere takıntı geliştirir. Ancak her biri, kontrol duygusunun yemek üzerinden sağlanmaya çalışıldığı bir mücadeledir.
Yeme Bozukluklarının Görünmeyen Yüzü
Birçoğumuz “yeme bozukluğu” deyince sadece zayıflığı düşünürüz. Oysa bir yeme bozukluğu, her bedende olabilir. Hatta dışarıdan bakıldığında “normal” görünen bir birey bile içinde büyük bir savaş veriyor olabilir.
Danışanlarımdan biri şöyle demişti:
“Kilo verdikçe insanlar beni övüyordu. Ama kimse o kilolarla birlikte kaybettiğim uyku, mutluluk ve özgüveni sormadı.”
Bu cümle, toplumun bedene yüklediği anlamı o kadar güzel özetliyor ki… “İyi görünmek” ile “iyi hissetmek” arasındaki fark çoğu zaman gözden kaçıyor.
Yeme bozukluğu yaşayan bireylerde genellikle şu duygular gözlemlenir:
- Değersizlik ve yetersizlik hissi
- Kontrol kaybı veya tam tersi aşırı kontrol isteği
- Suçluluk ve utanç
- Sosyal geri çekilme
- Mükemmeliyetçilik
Aslında tüm bu duygular, yeme davranışının ötesinde derin bir benlik problemini işaret eder. Kişi, hayatındaki kontrol edemediği alanları “yemek” üzerinden dengelemeye çalışır.
Sosyal Medya ve Mükemmel Beden İllüzyonu
Günümüz dünyasında, özellikle gençler arasında sosyal medya etkisi yadsınamaz. “Kusursuz” vücutlar, “fit” yaşamlar, filtreli yüzler… Bunların arasında büyüyen bir genç, kendisini yeterli hissetmekte zorlanabiliyor.
Instagram’da bir “öncesi-sonrası” paylaşımı gördüğünüzde aklınıza şu gelsin: O iki fotoğraf arasında yalnızca kilo farkı değil, çoğu zaman bir psikolojik çöküş ve bedenle savaş hikâyesi vardır.
American Psychological Association’ın 2023 verilerine göre, sosyal medyada daha fazla zaman geçiren ergenlerde yeme bozukluğu riskinin %32 arttığı görülmüş. Çünkü sürekli karşılaştırma, sürekli “daha iyi görünmeliyim” düşüncesi kişiyi kendi bedeninden uzaklaştırıyor.
Vücudun Sessiz Çığlığı: Fiziksel Belirtiler
Yeme bozuklukları yalnızca zihinsel bir mesele değildir. Zamanla beden de alarm verir.
- Anoreksiya nervozada: Kas kaybı, regl kesilmesi, saç dökülmesi, hipotansiyon, kalp ritim bozuklukları görülebilir.
- Bulimiyada: Diş minesinde aşınma, mide reflüsü, elektrolit dengesizlikleri, boğaz irritasyonu sık rastlanır.
- Tıkınırcasına yeme bozukluğunda: Obezite, insülin direnci, hipertansiyon ve depresyon riski artar.
Bu belirtiler, aslında bedenin “yardım et bana” dediği sessiz çığlıklardır.
“Yemek Yemekten Korkuyorum” Diyen Birine Nasıl Yaklaşmalı?
Bir yakınınız “yemek yemekten korkuyorum” diyorsa, ona “abartıyorsun” demek yerine “anlıyorum, bu seni çok zorlamış olmalı” diyebilmek bile iyileştirici olabilir. Çünkü yeme bozukluklarında en önemli şey yargısız bir anlayıştır.
Diyetisyen, psikiyatrist ve psikolog birlikte çalıştığında başarı oranı çok daha yüksek olur. Çünkü bir yeme bozukluğu yalnızca “kaç kalori yediğiyle” değil, “hangi duyguyla yediğiyle” ilgilidir.
Bir diyetisyen olarak ben, bu durumda klasik bir diyet listesi yazmam. Önce duygusal yeme davranışını anlamaya çalışırım. Kişi yeme davranışını bir “günah” gibi görüyorsa, önce o inancı dönüştürmek gerekir. Beslenme bir ceza değil, bir ihtiyaçtır.
Aynadaki Düşman: Beden Algısı Bozukluğu
Yeme bozukluklarının merkezinde genellikle beden algısı bozukluğu vardır.
Kişi, aynaya baktığında gerçekte var olmayan bir “fazlalık” görür.
Anoreksiya nervozalı biri 40 kilo olsa bile kendini “şişman” hissedebilir.
Bu noktada ayna bir düşman gibi olur. Her sabah tartıya çıkmak, her lokmayı hesaplamak, her yemeği “hak etmek” için egzersiz yapmak… Beden artık bir “yaşam alanı” değil, bir “proje” haline gelir.
İyileşme Mümkün mü?
Evet, kesinlikle mümkün. Ama sabır ve profesyonel destek gerektirir.
İyileşme sürecinde şu adımlar büyük önem taşır:
- Farkındalık: Kişi, sorunu kabul ettiğinde ilk adım atılmış olur.
- Profesyonel destek: Diyetisyen, psikiyatrist ve psikolog birlikte süreci yürütmelidir.
- Bireysel terapi: Duygusal tetikleyiciler, mükemmeliyetçilik ve özdeğer çalışılmalıdır.
- Aile desteği: Suçlama değil, anlama odaklı bir yaklaşım gerekir.
- Dengeli beslenme eğitimi: “Yasak” ve “serbest” gibi uç kavramlar yerine dengeyi öğretmek gerekir.
Yeme bozukluğu yaşayan biri için bir dilim pizza yemek, bir başkasının dağa tırmanmasına eşdeğer olabilir. Bu yüzden, başarı küçük ama anlamlı adımlarda gizlidir.
Toplum Olarak Ne Yapabiliriz?
- Yargılamayı bırakmalıyız. “Bir tabak daha yesene” ya da “bu kadar mı yiyeceksin?” gibi cümleler farkında olmadan derin yaralar açabilir.
- Sosyal medyada beden olumlama hareketlerine destek olmalı, “ideal beden” algısını sorgulamalıyız.
- Okullarda beden algısı ve sağlıklı beslenme eğitimi verilmelidir.
- Sağlık profesyonelleri, sadece kilo odaklı değil, ruh sağlığını da göz önünde bulundurmalıdır.
Yeme bozukluğu, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir farkındalık konusudur.
Son Söz: Yemek Suç Değildir
Yemek yemek bir ihtiyaçtır, bir keyiftir, bir yaşam eylemidir.
Ama bazıları için aynı zamanda bir korkudur, bir kaygıdır, bir utançtır.
O yüzden biri size “Ben yemek yiyemiyorum,” dediğinde bunu sadece bir cümle olarak değil, bir yardım çağrısı olarak duyun.
Her lokmanın ardında bir hikâye vardır. Ve biz diyetisyenler için en önemli görev, o hikâyeyi anlamaktır. Çünkü bazen bir tabak yemek, bir insanın yeniden yaşamla bağ kurmasını sağlar.
Dyt. Melina Ezgi Tosun
Kaynakça
- American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM-5-TR), 2022.
- National Eating Disorders Association (NEDA). “Eating Disorders: Overview & Statistics,” 2024.
- American Psychological Association. “Social Media and Body Image in Adolescents,” 2023.
- Treasure J, Duarte TA, Schmidt U. “Eating disorders.” Lancet, 2020; 395(10227): 899–911.
- Fairburn CG. Cognitive Behavior Therapy and Eating Disorders. Guilford Press, 2008.
- Türk Psikiyatri Derneği, “Yeme Bozuklukları Tanı ve Tedavi Rehberi,” 2023.

Diyetisyen Melina Ezgi Tosun, Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümünden yüksek onur derecesi ile mezun olmuştur. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’nde Fitness, Pilates ve Yoga eğitmenlik eğitimlerini tamamlamıştır. Ayrıca, çeşitli dil ve iletişim kursları alarak sağlık ve beslenme alanındaki bilgisini genişletmiştir. Meslek hayatında, sağlıklı beslenmeyi sürdürülebilir bir yaşam tarzı haline getirmeyi hedeflemektedir.