Stephen King’in Karanlık Distopyası Yeniden Doğdu: “Ölüme Koşan Adam” (The Running Man) İlk Kez Seyirciyle Buluştu!
Hollywood’un yeni altın çağı yıldızlarını ve usta yönetmen Edgar Wright’ı bir araya getiren “Ölüme Koşan Adam” (The Running Man), vizyon yolculuğuna İstanbul’dan hızlı bir giriş yaptı. Paribu Cineverse Kanyon’da gerçekleşen özel ön gösterim, filmin sadece bir aksiyon değil, aynı zamanda çarpıcı bir medya eleştirisi olduğunu kanıtladı.
Sinema dünyasında bazı hikayeler vardır ki, zaman geçtikçe eskimez; aksine, anlatıldığı geleceğe yaklaştıkça daha da anlam kazanır. Stephen King’in Richard Bachman takma adıyla kaleme aldığı, distopik bir gelecekte geçen ve medya manipülasyonunu konu alan kült eseri “Ölüme Koşan Adam” (The Running Man), usta yönetmen Edgar Wright’ın vizyonuyla beyazperdeye geri döndü.
Gerilim, bilim-kurgu ve aksiyon türlerini ustalıkla harmanlayan yapım, vizyon öncesi ilk kez Paribu Cineverse Kanyon’da düzenlenen özel bir ön gösterimle sinemaseverlerin ve eleştirmenlerin karşısına çıktı. Geceye katılan izleyiciler, filmin yüksek temposu ve sosyal eleştiri dozunun dengesine tam not verdi.
Bihaber İçerik
Yıldızlar Geçidi: Glen Powell, Josh Brolin ve Michael Cera
Filmin yönetmen koltuğunda, Baby Driver ve Shaun of the Dead gibi kült filmlerle tanıdığımız, kurgu ve müzik kullanımındaki ustalığıyla bilinen Edgar Wright oturuyor. Wright’ın bu proje için seçtiği oyuncu kadrosu ise adeta bir yıldızlar geçidi.
Son yıllarda Top Gun: Maverick ve romantik komedilerdeki başarısıyla Hollywood’un en aranan yüzü haline gelen Glen Powell, filmin ana karakteri Ben Richards’a hayat veriyor. Powell, bu rolüyle sadece bir aksiyon yıldızı olmadığını, dramatik derinliği olan çaresiz bir baba figürünü de başarıyla canlandırabildiğini gösteriyor.
Karşısında ise sinemanın ağır toplarından Josh Brolin var. Programın karizmatik ama bir o kadar da acımasız yapımcısı Dan Killian rolündeki Brolin, sisteme yön veren ve reyting uğruna insan hayatını hiçe sayan “kötü adam” profilini, kendine has soğukkanlı oyunculuğuyla zirveye taşıyor. Kadronun sürpriz ve renkli ismi Michael Cera ise filme farklı bir dinamizm katıyor.
Konu: Ölümüne Bir Reyting Savaşı
Film, toplumun ekranlara kilitlendiği, ekonominin çöktüğü ve sosyal adaletsizliğin tavan yaptığı yakın bir gelecekte geçiyor. Televizyon tarihinin en çok izlenen ve en vahşi programı olan “The Running Man”, çaresiz insanların umudu ve kabusu olmuştur.
Yarışmanın kuralları basittir ama ölümcüldür: Yarışmacılar, kendilerini avlamakla görevlendirilen profesyonel suikastçılardan tam 30 gün boyunca kaçmak zorundadır.
-
Oyunun her saniyesi milyonlarca izleyiciye canlı yayınlanır.
-
Yarışmacı hayatta kaldığı her saat ve gün için nakit ödül kazanır.
-
Halk, yarışmacının yerini ihbar etmek veya ona yardım etmek arasında seçim yapmaya zorlanır; bu da gerilimi toplumsal bir boyuta taşır.
Hikayenin merkezinde, hasta kızını kurtarmak için gereken tedavi masraflarını karşılayamayan, işçi sınıfı mensubu Ben Richards (Glen Powell) yer alır. Çaresizlik içindeki Richards, programın yapımcısı Dan Killian’ın (Josh Brolin) manipülatif ikna çabaları ve vaatleriyle yarışmaya katılmak zorunda kalır. Ancak Richards oyuna girdiğinde, sadece avcılarla değil, tüm medya düzeniyle savaşması gerektiğini fark edecektir.
1987 Yapımından Farkı Ne?
Sinema tarihine hakim olanlar, The Running Man ismini 1987 yapımı Arnold Schwarzenegger filmiyle hatırlayacaktır. Ancak Edgar Wright’ın bu yeni uyarlaması, 80’lerin o parlak, neon ışıklı ve biraz da “eğlenceli” aksiyon filminden çok daha farklı bir tonda ilerliyor.
Edgar Wright, röportajlarında sık sık Stephen King’in orijinal romanına sadık kalmak istediğini belirtmişti. 1987 yapımı film kitaptan oldukça uzaklaşmışken, 2025 yapımı bu yeni film, kitabın karanlık, klostrofobik ve umutsuz atmosferini daha net yansıtıyor. Schwarzenegger’in filminde haksız yere suçlanan bir polis memurunu izlerken, bu versiyonda (orijinal romanda olduğu gibi) hasta çocuğu için her şeyi göze alan, sistemin ezdiği sıradan bir vatandaşı, bir “anti-kahramanı” izliyoruz. Bu tercih, izleyicinin karakterle kurduğu duygusal bağı çok daha güçlü kılıyor.
Edgar Wright Dokunuşu: Ritim ve Kaçış
Edgar Wright sinemasını bilenler, onun filmlerindeki temponun asla düşmediğini bilir. Ölüme Koşan Adam, bir kovalamaca hikayesi olması sebebiyle Wright’ın dinamik kurgu yeteneği için biçilmiş kaftan.
Ön gösterimden sızan ilk yorumlar, filmin aksiyon sahnelerinin sadece patlamalardan ibaret olmadığı yönünde. Wright; müziği, ses tasarımını ve görüntü yönetimini senkronize ederek izleyiciyi de Ben Richards ile birlikte nefes nefese bir kaçışın içine sokuyor. Özellikle distopik şehir tasvirleri ve teknolojinin insan hayatını gözetleyen o boğucu yapısı, görsel olarak büyüleyici bir dille anlatılıyor.
Medya Düzenine Sert Bir Eleştiri
Film sadece bir “kaç ve kurtul” hikayesi değil. Senaryosuyla günümüz dünyasına ve geleceğe dair çarpıcı bir toplumsal eleştiri sunuyor. Reality şovların, sosyal medya linçlerinin ve ekran bağımlılığının tavan yaptığı günümüzde; “İnsanların acısını izlemekten zevk alan bir toplum” eleştirisi hiç olmadığı kadar güncel.
Film, “Ekranda gördüğümüz ne kadar gerçek?” ve “Reyting uğruna bir insanın hayatı ne kadar ucuzlaşabilir?” sorularını izleyicinin yüzüne çarpıyor. Bu yönüyle Ölüme Koşan Adam, Black Mirror veya Squid Game gibi yapımların açtığı yoldan ilerleyerek, aksiyonun arkasına derin bir felsefi alt metin yerleştiriyor.
Yılın En Çok Konuşulacak Adayı
Enerjisi yüksek aksiyon sahneleri, medya düzenine yönelik sert eleştirileri, sürükleyici karakter yapısı ve Glen Powell’ın kariyer zirvesi performansı ile Ölüme Koşan Adam (The Running Man), şüphesiz yılın en çok konuşulacak filmlerinden biri olmaya aday.
Paribu Cineverse Kanyon’daki ön gösterimde oluşan atmosfer, filmin vizyona girdiğinde gişede yaratacağı etkinin habercisi niteliğindeydi. Hem Stephen King hayranlarını hem de kaliteli aksiyon arayan sinemaseverleri tatmin edecek bu yapım için geri sayım başladı.
Bihaber.tr okurları için not düşelim: Eğer bu yıl sinemada tek bir gerilim filmi izleyecekseniz, tercihinizi bu nefes kesen kaçış hikayesinden yana kullanın. Çünkü “Oyun henüz bitmedi!”

Hepimiz hayat öğrencileriyiz. Öğrendiğimiz o dersleri ihtiyacı olanlara öğretmek de hayata, ailemize, arkadaşlarımıza, ülkemize, insanlara borcumuz. Bu sebeple hepimiz aynı zamanda bir öğretmeniz. — İnsan “DeNiZiN” olmadığı yerde… “UmuT” adına MARTI olmalı… Olmalı ki kararmasın yarınlar.
