1. Haberler
  2. Yaşam
  3. “Mutluluk Faşizmi” ve Toksik Pozitiflik: Neden Sürekli “İyi” Olmak Zorunda Değiliz?

“Mutluluk Faşizmi” ve Toksik Pozitiflik: Neden Sürekli “İyi” Olmak Zorunda Değiliz?

"Mutluluk Faşizmi" ve Toksik Pozitiflik: Neden Sürekli "İyi" Olmak Zorunda Değiliz?
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Elif Demir tarafından: “Mutluluk Faşizmi” ve Toksik Pozitiflik: Neden Sürekli “İyi” Olmak Zorunda Değiliz?

Sosyal medyada gezinirken karşınıza mutlaka çıkmıştır: Pastel renkli bir fon üzerinde, süslü harflerle yazılmış o emir kipi: “Sadece İyi Enerjileri Kabul Et!” (Good Vibes Only).

Ya da iş hayatında, çok ciddi bir krizin ortasında, tükenmişlik yaşayan bir çalışana yöneticisinin verdiği o sığ tavsiye: “Bardağın dolu tarafına bak, her şeyde bir hayır vardır.”

İlk bakışta masum, motive edici ve yapıcı görünen bu yaklaşım, aslında modern çağın en sinsi psikolojik baskı araçlarından birine dönüşmüş durumda. Psikolojide buna “Toksik Pozitiflik” diyoruz. Ben ise buna biraz daha sert bir isim veriyorum: “Mutluluk Faşizmi.”

Bu yazıda, sürekli mutlu görünme zorunluluğunun ruh sağlığımızı nasıl kemirdiğini, acıyı yaşamanın neden iyileştirici olduğunu ve gerçek duygusal dayanıklılığın (Resilience) sahte gülücüklerden geçmediğini konuşacağız.

Pozitif Olmak vs. Toksik Pozitiflik: Fark Ne?

İyimserlik (Optimizm), zorluklara rağmen umudu koruyabilmektir. Sağlıklıdır. Toksik Pozitiflik ise, zorlukları inkar etmektir.

  • Sağlıklı Yaklaşım: “Bu durum gerçekten çok zor ve canını yakıyor, anlıyorum. Ama bunu atlatabilecek gücümüz var.”

  • Toksik Yaklaşım: “Aman canım üzüldüğün şeye bak, daha kötüsü olabilirdi, gül geç!”

İkinci yaklaşım, insanı duygularından utandırır. “Neden üzülüyorum? Demek ki bende bir sorun var, yeterince pozitif değilim” suçluluğunu yaratır. Oysa insan beyni, sadece mutluluğu değil; yası, öfkeyi, korkuyu ve hayal kırıklığını da işlemek üzere tasarlanmıştır.

Bastırılan Duygu, Yok Olmaz; Şekil Değiştirir

Duygular, bir evin bodrumuna kilitlediğiniz misafirler gibidir. Onları yok sayıp kapıyı üzerlerine kilitlerseniz, sessizce beklemezler. Bağırmaya, kapıyı tekmelemeye başlarlar.

Psikolojik araştırmalar gösteriyor ki, bastırılan negatif duygular (sırf pozitif görünmek için), vücutta stres hormonlarını (kortizol) artırıyor. Bu da anksiyete, uyku bozuklukları ve hatta fiziksel ağrılar olarak geri dönüyor.

Daha önce Erteleme Hastalığı (Procrastination) yazımda bahsettiğim gibi; ertelemenin kökünde de bu “negatif duygudan kaçma” isteği yatar. Zor bir işle yüzleşmek yerine, o anki sahte rahatlamayı seçeriz. Toksik pozitiflik de aynı mekanizmayı kullanır: Acıdan kaçmak için sahte bir mutluluk maskesi takarız.

Sosyal Medyanın “Mükemmel Hayatlar” Vitrini

LinkedIn’de herkesin “başarısızlıklarından ders alıp harika bir şekilde ayağa kalktığı”, Instagram’da herkesin “en iyi hayatını yaşadığı” bir dünyada, kendinizi yetersiz hissetmeniz çok normal.

Ancak unutmayın; gördüğünüz şey gerçek hayat değil, hayatın “küratörlüğü yapılmış” bir versiyonudur. Kimse ağlama krizlerini, reddedilen iş başvurularını veya yalnız geçen akşamlarını “filtreleyip” paylaşmaz.

Bu “mış gibi yapma” kültürü, bizi birbirimize yabancılaştırıyor. Oysa en derin bağlarımızı, başarılarımızı kutlarken değil, acılarımızı paylaşırken kurarız.

Gerçek Çözüm: “Duygusal Çeviklik”

Peki ne yapacağız? Kendimizi depresyona mı bırakacağız? Hayır. Çözüm, Harvardlı psikolog Susan David’in tanımladığı “Duygusal Çeviklik” (Emotional Agility) kavramındadır.

Bu, duyguları “iyi” veya “kötü” diye etiketlemeden, onları birer “veri” olarak görmektir.

  • Öfke, sınırlarınızın ihlal edildiğini söyleyen bir veridir.

  • Hüzün, kaybettiğiniz bir şeyin sizin için değerli olduğunu söyleyen bir veridir.

  • Kaygı, önemsediğiniz bir konuda belirsizlik olduğunu söyleyen bir veridir.

Bu duyguları susturmak yerine, onları dinlemeliyiz. IQ Sizi İşe Aldırır, EQ İse Terfi Ettirir başlıklı kapsamlı rehberimizde detaylandırdığımız “Öz Farkındalık” kası tam olarak budur. Duyguyu tanımak, kabul etmek ve yönetmek.

Sonuç: İnsan Olmaya İzin Verin

Bugün kendinize bir iyilik yapın. Eğer canınız sıkkınsa, “pozitif olmaya” çalışmayın. Sadece canınızın sıkılmasına izin verin. O duyguyla oturun.

Hayat her zaman gökkuşakları ve kelebeklerden ibaret değildir. Bazen fırtınadır, bazen çamurdur. Ve inanın bana, çamurun içinde yürümekten korkmayanlar, sahte kanatlarla uçmaya çalışanlardan daha sağlam basarlar yere.

“İyi değilim” diyebilmek, bir zayıflık değil; muazzam bir cesaret göstergesidir.

Elif Demir, bihaber.tr için yazdı.

“Mutluluk Faşizmi” ve Toksik Pozitiflik: Neden Sürekli “İyi” Olmak Zorunda Değiliz?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Bihaber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bize Katılın
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.