Bugün sizlerle konuşmak istediğim konu, aslında hepimizin hayatına farkında olarak ya da olmayarak dokunan bir mesele: diyet kültürü ve medyanın beden algımıza etkisi. Belki farkındasınız, belki de hiç düşünmediniz; ama sabah gözümüzü açıp sosyal medyaya göz attığımızda, televizyonda bir reklama denk geldiğimizde ya da dergi sayfalarını karıştırdığımızda, sürekli karşımıza aynı mesaj çıkıyor: “Daha zayıf olmalısın, daha ince görünmelisin, yoksa yeterince iyi değilsin.”
Bu cümle doğrudan söylenmese bile, kullanılan görseller, seçilen kelimeler, pazarlanan ürünler ve toplumun dayattığı “ideal beden” algısı, zihinlerimize adeta kazınıyor. İşte bu noktada, diyet kültürü dediğimiz kavram devreye giriyor. Peki nedir bu diyet kültürü?
Bihaber İçerik
- 1 Diyet Kültürü Nedir?
- 2 Medyanın Rolü: Görünmeyen Bir Baskı
- 3 Peki bu sürekli tekrar eden görseller bizleri nasıl etkiliyor?
- 4 Sosyal Medya: İdeal Bedenin Yeni Sahnesi
- 5 Diyet Kültürünün Psikolojik Etkileri
- 6 Beden Olumlama Hareketi: Alternatif Bir Yaklaşım
- 7 Medya Okuryazarlığı: En Güçlü Silah
- 8 Sağlıklı Yaşamı Yeniden Tanımlamak
- 9 Sonuç: Kendi Hikâyemizi Yazmak
Diyet Kültürü Nedir?
Diyet kültürü, bedenimizi sürekli “düzeltmemiz” gerektiği fikri üzerine inşa edilmiş, ince bedeni sağlıklı ve başarılı olmakla özdeşleştiren, kiloyu ise başarısızlık ya da yetersizlik göstergesi gibi yansıtan toplumsal bir bakış açısıdır. Yani, sanki hepimiz “mükemmel” bir beden formuna ulaşmak zorundaymışız gibi bir algı oluşturur.
Burada sorun, sağlıklı beslenme ya da kendimize bakma çabası değil. Sorun, bu bakış açısının sağlığı sadece kilo üzerinden değerlendirmesi ve bireylerin kendi bedenini sürekli yargılamasına yol açması.
Bir düşünün… Bir insan fazla kilolu olabilir, ama gayet sağlıklı kan değerlerine sahip olabilir. Ya da çok zayıf bir birey, kalp-damar hastalıkları açısından yüksek risk taşıyor olabilir. Ama diyet kültürü tüm bu karmaşık biyolojik gerçekleri yok sayar ve yalnızca görüntüye odaklanır.
Medyanın Rolü: Görünmeyen Bir Baskı
Medya, diyet kültürünün en güçlü taşıyıcısıdır. Reklamlarda, dizilerde, influencer paylaşımlarında, moda çekimlerinde sürekli aynı beden tipi yansıtılır: uzun boylu, ince yapılı, pürüzsüz ciltli ve toplumun belirlediği estetik kalıplara uygun bir vücut.
Peki bu sürekli tekrar eden görseller bizleri nasıl etkiliyor?
- Karşılaştırma tuzağına düşürüyor.
Sosyal medyada karşımıza çıkan fotoşoplu, filtreli ya da özel açı ve ışıklarla çekilmiş görüntüler, gerçeğin çok dışında olsa da biz bunları gerçekmiş gibi algılıyoruz. Sonra da kendi bedenimizi bu kalıplarla kıyaslıyoruz.
- Kendi bedenimizle barışmamızı zorlaştırıyor.
“Benim bacaklarım neden bu kadar kalın?” ya da “Ben neden onun kadar ince değilim?” soruları, özellikle genç bireylerin özgüvenini ciddi şekilde zedeliyor.
- Sağlık yerine görüntüye odaklatıyor.
Sağlıklı bir yaşam tarzı, dengeli beslenme ve hareket etmekten ziyade, sadece estetik kaygılar ön plana çıkıyor.
Sosyal Medya: İdeal Bedenin Yeni Sahnesi
Eskiden beden algımızı daha çok televizyon, dergi ve billboard reklamları şekillendirirdi. Ama artık elimizdeki telefonlarda çeşit çeşit uygulamalarda, bu algıyı daha güçlü ve daha hızlı biçimde yayıyor.
Bir “öncesi-sonrası” fotoğrafı, bir “bir haftada 5 kilo verdiren diyet listesi” ya da “ideal bel ölçüsü için egzersiz” videoları milyonlarca kişiye ulaşıyor. Bu paylaşımlar çoğunlukla bilimsel temeli olmayan, kısa vadeli ve sürdürülemez yöntemler içeriyor. Ama gençler, özellikle ergenlik çağındaki bireyler, bu içeriklerden fazlasıyla etkileniyor.
Üstelik sosyal medyada kullanılan filtreler, yapay zekâ destekli görsel düzenlemeler ve kusursuzlaştırma teknikleri, gerçeklik algımızı da bozuyor. O pürüzsüz cildin ya da ince belin aslında bir “dijital kurgu” olduğunu bilsek bile, bilinçaltımız yine de kendimizi onunla kıyaslıyor.
Diyet Kültürünün Psikolojik Etkileri
Diyet kültürünün en büyük zararı, bedensel olduğu kadar ruhsal boyutta da kendini gösteriyor.
- Özgüven sorunları: “Benim bedenim yeterince iyi değil” düşüncesi, bireyin sosyal ilişkilerinden iş hayatına kadar pek çok alanı olumsuz etkileyebiliyor.
- Yeme davranış bozuklukları: Anoreksiya nervoza, bulimia nervoza veya tıkınırcasına yeme bozukluğu gibi rahatsızlıkların arkasında çoğu zaman bu kültürün baskısı yatıyor.
- Sürekli suçluluk duygusu: “Tatlı yedim, şimdi kötü biriyim” ya da “Spora gitmedim, başarısızım” gibi düşünceler, kişinin yaşam kalitesini ciddi biçimde düşürüyor.
Beden Olumlama Hareketi: Alternatif Bir Yaklaşım
Son yıllarda “body positivity” yani beden olumlama hareketi, diyet kültürüne karşı bir alternatif olarak öne çıktı. Bu yaklaşım, bedenlerimizin çeşitliliğini kutlamayı, her bedeni değerli ve saygıdeğer kabul etmeyi hedefliyor.
Elbette beden olumlama, sağlıksız alışkanlıkları teşvik etmek anlamına gelmiyor. Burada amaç, kişinin kendi bedenini yargılamadan kabul etmesi ve sağlıklı yaşamı sadece “kilo” üzerinden değil, çok daha geniş bir perspektiften değerlendirmesi.
Medya Okuryazarlığı: En Güçlü Silah
Peki biz bu görünmez baskıdan nasıl korunabiliriz? İşte burada devreye medya okuryazarlığı giriyor. Yani gördüğümüz her görüntüyü sorgulamak, kaynağını araştırmak ve onun hangi amaçla üretildiğini anlamaya çalışmak.
Mesela, bir reklamda “bu içecek sizi bir haftada 3 kilo zayıflatır” denildiğinde şunu sorabilmeliyiz:
- Bu bilgi gerçekten bilimsel mi?
- Kısa sürede hızlı kilo vermek sağlıklı mı?
- Burada asıl amaç bir ürün satmak olabilir mi?
Aynı şekilde sosyal medyada karşılaştığımız kusursuz bedenlerin, çoğunlukla filtre, fotoşop ya da özel açılar sayesinde öyle göründüğünü hatırlamak da çok önemli.
Sağlıklı Yaşamı Yeniden Tanımlamak
Diyet kültürü bize sağlığı yalnızca “ince olmak” üzerinden tanımlamayı öğretti. Oysa sağlıklı yaşam, çok daha bütüncül bir kavramdır.
- Beslenme: Yeterli ve dengeli bir şekilde, vücudun ihtiyaç duyduğu tüm besin öğelerini almak.
- Hareket: Günlük hayatta aktif olmak, düzenli egzersizi yaşamın bir parçası haline getirmek.
- Uyku: Kaliteli bir uyku düzeni oluşturmak.
- Stres yönetimi: Ruh sağlığını korumak, zihinsel esenliği desteklemek.
Kilo, tüm bu faktörlerden sadece biridir. Tek başına ne sağlık göstergesidir ne de mutluluk ölçütü.
Benim Mesleki Penceremden…
Bir diyetisyen olarak danışanlarımdan sık sık şu cümleleri duyuyorum:
- “Hocam, ben kilo vermezsem kimse beni beğenmeyecek.”
- “Benim değerim ancak 36 beden olunca artacak.”
- “Herkes benden zayıf, ben başarısızım.”
İşte bu düşünceler, diyet kültürünün bize yıllardır fısıldadığı mesajların yansımasıdır. Oysa ben her zaman şunu vurguluyorum: Önemli olan bedeninizle barışmanız, sağlığınızı bütüncül şekilde desteklemeniz ve kendinizi sevmeyi öğrenmenizdir.
Sonuç: Kendi Hikâyemizi Yazmak
Diyet kültürü ve medya, bize yıllardır aynı hikâyeyi anlattı: “Zayıf olursan değerlisin.” Ama artık bu hikâyeyi sorgulamanın zamanı geldi. Çünkü bedenlerimiz farklı, ihtiyaçlarımız farklı, güzellik anlayışlarımız farklı.
Sağlık yolculuğumuzu başkalarının kalıplarıyla değil, kendi bedenimizin ihtiyaçlarını dinleyerek şekillendirmeliyiz. Diyet kültürünün baskısından çıkıp, medyanın dayattığı tek tip güzellik anlayışını reddedip, kendi bedenimize saygı duymalıyız.
Unutmayın, sağlıklı yaşam bir beden ölçüsü değil, bir yaşam biçimidir. Ve o yaşam biçimini, sizin için en uygun şekilde, siz yazabilirsiniz.
Dyt. Melina Ezgi Tosun
Kaynakça
- Bacon, L., & Aphramor, L. (2011). Weight Science: Evaluating the Evidence for a Paradigm Shift. Nutrition Journal, 10(9).
- Tiggemann, M., & Slater, A. (2013). NetGirls: The Internet, Facebook, and body image concern in adolescent girls. International Journal of Eating Disorders, 46(6), 630–633.
- Puhl, R. M., & Suh, Y. (2015). Health consequences of weight stigma: implications for obesity prevention and treatment. Current Obesity Reports, 4(2), 182–190.
- Levine, M. P., & Murnen, S. K. (2009). “Everybody knows that mass media are/are not [pick one] a cause of eating disorders”: A critical review of evidence for a causal link between media, negative body image, and disordered eating in females. Journal of Social and Clinical Psychology, 28(1), 9–42.
- Neumark-Sztainer, D. (2006). Eating disorders: The role of media. American Journal of Health Education, 37(2), 104–108.
Kaynak: Bihaber.TR köşe yazarı Melina Ezgi Tosun

Diyetisyen Melina Ezgi Tosun, Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümünden yüksek onur derecesi ile mezun olmuştur. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’nde Fitness, Pilates ve Yoga eğitmenlik eğitimlerini tamamlamıştır. Ayrıca, çeşitli dil ve iletişim kursları alarak sağlık ve beslenme alanındaki bilgisini genişletmiştir. Meslek hayatında, sağlıklı beslenmeyi sürdürülebilir bir yaşam tarzı haline getirmeyi hedeflemektedir.